26 Temmuz 2014 Cumartesi


O benim sebebim
O benim ilk sözümdü
Aynada gördüğüm el
beğendim yüzümdü
O benim servetim
O benim sabrımdı
Yazdığım öyküde iyi kötü adamdı
O benim askerim
O benim tüfeğimdi
Bu yüzden son gününde babam kırmızılar giymeli
Evet oğullar gömer babalarını
Evet sonunda aldım günahlarını
Evet oğullar gömer babalarını
Tanrım izin ver toprağı ben olayım
Ben onun
En güzel huyu hem
En güzel günüyüm
En sevdiği şarkının ilk vurgunun sözüyüm...

from my son...



18 Temmuz 2014 Cuma



     Sahip olduğumuz ve bize bahşedilen hayatı yaşıyoruz. Ama bu hayatın tadını çıkara çıkara mı yoksa canımızı çıkara çıkara mı yaşıyoruz, tartışılır. Galiba asıl mesele bu. Yani  hayatı tadınca, huzurla ve hayatın altında ezilmeden yaşayabilmek...
     Hayatımda mutsuzluklar, beni acıtan ve kıran insanlar oldu hep. Dert etmemenin, hayal kırıklığına uğramamanın ilacı ise kabullenmek sanırım. Tılsımlı bir kelime. Hazmetmesi zor ama başardığında  her sızıya merhem oluveren bir kelime.
     Kabullenmek tekamül işidir, gayret işidir.O kadar kolay olmadığını biliyorum. İnançlarım ? Değerlerim ? Etik kurallar ? Bu güne kadar başıma gelenleri kader olarak nitelendiren ben, nasıl başaracağım ? Unutamayacağım aşikar... Unutamayacağım bir şeyi kabullenebilecek miyim...?
     Kabullenebilmek ise aklın çözemediği bir şeye ruhumuzla gönlümüzle mühür vurmak değil mi ? Ruhumu ve gönlümü karıştırıp düşünmeliyim. Neden böyle, neden şöyle, neden yaptı, neden istedi...? Beynimle anlam veremediğim ama canımı acıtan durumlara birde gönül gözümle mi bakmalıyım? Ruhum bunu kucaklayabilecek mi ? Kabullenmek beni rahatlatacak mı ?  Egolarımızın idaresi altında yaşadığımız dünyada bunu başarmak kolay mı ?
     Hayatımda bundan sonra  her şeyin hep benim istediğim şekilde var olmayacağı düşüncesine bir an önce kendim alıştırmalıyım. Karşı çıkmadığımda, yakınmadığımda, kafaya takmadığımda her şey galiba daha güzel olacak. Hayatın kendisi kadar esnek olmalıyım.... Hayatı sırtlamadan ve altında ezilmeden yaşayabilmeliyim.... Biliyorum ki hayat beni ağırlamakla yükümlü değil.  Ona ne tür bir kılığa girmesi gerektiğini söylemeden ve bunu beklemeden, ona emirler yağdırmadan, ona şükran duymalıyım. Artık tartışılmayacakları tartışmamalıyım...
     Kabullendiğimde huzurun vücut bulmuş hali olmak ve onunla yaşamak.... İşte istediğim tek şey.
     Allah'ım lütfen yardım...


7 Temmuz 2014 Pazartesi



     Unutmak istiyorum günler boyunca. Unutmak istediğimde başarısızlığa mahkum oluyorum. O anlar canlanıyor beyninin kıvrımlarında. Bilinçli bir unutma yaşantısının hiç olamayacağı, bunun olanaksızlığı gerçeği, yoluma seriliyor.  Her şey aklımdayken neyi unutuyorum? Unutmak da anımsamak da insanın düşünce süreçleriyle ilgili gerçekler değil mi?

        Unutmalıyım. Ama istemekle hiçbir şey başaramadığımın, hepsinin boş bir çaba olduğunun ayrımına varıyorum. Bilgisayardaki sil sistemi beynimizde de olsaydı keşke. Bir tuşa basar basmaz silinenler gibi, unutmak istediklerimiz de belleğimizden silinip gitseydi küçük bir dokunuşla. Fakat unutmak, istemli bir eylem değil ki… Karanlıkların içinden bilincin aydınlığına süzülenler, rahat bırakmıyor insanı. Gece uykusunda, sayıklamalar da, gündüz düşüncelerinde oklarını batırıyor gerçekler. Belleği kanatan yaşantıların açtıkları oyuk kapanmıyor; her an duruyor orada. Sessiz, kıpırtısız bekliyor kazınanlar.

     Tüm açıklığıyla ortaya koy unutmaya çalıştıklarını diyor otoriteler. Yüzleş. Hesaplaş. Neden diye sor...Dayanamam ki...

     Bence, unutmak ya da anımsamak için insan kendini zorlamamalı; o ırmağının akışına, belleğin bilgeliğine bırakmalı yaşadıklarını. Sindiremiyorsa da, yutkunmalı zaman zaman.

      Bildiğim tek şey; kalbimin bir yerlerinde bu gerçek ile yaşamak ve bunu kabullenmeye çalışmak. Zaten ne kadar kaldı ki ömür...




5 Temmuz 2014 Cumartesi


OLVİDO
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;
İşte, doğduğun eski evdesin birden
Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,
Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik
Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir
Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...
Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola.
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ayışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler
Yalan yeminlerin tanığı çiçekler
Artık olmayacak baharlar içinde.
Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;
Her garipsi ayak izi kar içinde
Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatinde?
Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,
Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;
Hatıraların bu uyanma vaktinde
Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,
Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;
Çıkmaz artık sular altından o dünya.
Bir duman yükselir gibidir kederden
Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.
Amansız gecenle yayıl dört yanıma
Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.


Ahmet Muhip DRANAS

2 Temmuz 2014 Çarşamba

6 Haziran 2014 Cuma


Bırak zorlama. Yarım kalması gereken her şey yarım kalsın. Bazı şeyler yarım yaşanır. Her şeyi tamamlamaz hayat. Bazen gece vakti güzel bir rüya görürsün. Ardından birden uyanır ve bir daha uyuyamazsın. Çünkü bilirsin, uyusan da yarım kalan rüyanı asla tamamlayamazsın. Rüya gibidir işte yaşamak... Bırak ! Yarım kalması gereken  "yarım kalsın."

21 Mayıs 2014 Çarşamba


İnsanlar değişir;
-Kırıldıklarında,
-Kandırıldıklarında,
-Çok şey öğrendiklerinde,
-Aşık olduklarında...